Kanser hastalığı toplumumuzda günden güne artmakta. Bununla birlikte insanlar sağlıkları konusunda daha sorumlu davranmaya başladıkça mevcut tedavilerini çeşitli unsurlarla desteklemenin de yollarını arıyorlar. Nitekim modern tıbbın öngördüğü tedavi metodları bir yandan sürerken, vücudun kanserle mücadele yeteneğini optimize etmek için de uygulanabilir bir planın olması gerekir. Beslenme söz konusu olduğunda, kanserle mücadele adına kullanabileceğiniz en etkili silahlardan biri “bitki bazlı ketojenik diyet” olabilir.
Peki ketojenik diyet kanser hastalarının tedavi sürecini nasıl destekleyebilir? Öncelikle bitki bazlı bir diyet besleyici olduğu kadar vücudun yakıt için yağ kullanmasını da teşvik eder. Bu da çoğalmayı planlayan kanser hücreleri için bir dezavantaj demektir. Ek olarak, kanserin büyümesini sağlayan mekanizmalar hakkında bildiklerimizi göz önünde bulundurursak, bitki kökenli ketojenik diyeti uygulamamızın birçok olumlu sebebi vardır.
Kanser hücreleri normal hücrelerden çok farklıdır. Çünkü kanser hücreleri anormal mitokondriye sahiptir. Mitokondri, vücuttaki hemen hemen her hücre için enerji üretmekten sorumludur. Bu yapılar, şeker (glikoz) ya da keton (yağdan) almaktan ve bunları vücudun enerji birimi olan ATP’ye dönüştürmekten sorumludur.
Enerji üretiminin çoğunluğu mitokondride gerçekleşirken, hücre içindeki sitosolde de az miktarda olur. Sitosol sadece hücre içindeki sıvıdır ve tüm küçük organellerin (mitokondri dahil) içinde yüzdüğü sıvıdır. Sitosolde meydana gelen enerji üretimi oldukça verimsizdir ve hücreye zarar veren daha yüksek miktarda toksik yan ürün üretir. Ayrıca, bu işlemi sitozol ketonlardan değil şekerden enerji üretebilir.
Hasar görmüş mitokondrili kanser hücreleri, sadece kendi sitozollerinde şekerden enerji üretebilirler. Ek olarak, kanser hücrelerinin normal hücrelerden çok daha fazla insülin alıcısı vardır, bu da glikozu hızlı bir şekilde emebildikleri ve potansiyel olarak sağlıklı hücrelerden uzaklaştırabilecekleri anlamına gelir. Bu, daha yüksek bir şeker veya karbonhidrat açısından zengin bir diyetin kanser hücrelerine tam istediklerini yakıtı verebileceği anlamına gelir. Ketojenik diyeti uygulamanın arkasındaki asıl fikir, bu susamış aç hücreleri tercih ettikleri yakıt kaynağından mahrum ederek enerjik olarak dezavantaja sokmaktır!
Ketojenik bir diyet uygulamanın yanı sıra, bitkisel besinleri yoğun olarak içeren bir beslenme planı uygulamak da kanserle mücadelede elinizi güçlendirebilir. Çünkü çeşitli bitki bazlı bileşiklerin, kanser büyümesini aşağı doğru çekmek için vücuttaki farklı etkileri olduğu gösterilmiştir. Örneğin, zerdeçal bileşiği olan kurkumin, vücuttaki bazı enflamatuar yollara, yani COX ve LOX enzim sistemlerine etki eder. Araştırmalar, bu yolaklardaki enflamatuar yükselmelerin daha hızlı bir kanser ilerlemesi ile ilişkili olduğunu gösterir. Bu nedenle, zerdeçal gibi bileşiklerin kullanılması, bu iltihaplanma yollarını düzenleyerek kanser için terapatik bir fayda sağlayabilir.
Vücutta benzer işlevleri yerine getiren birçok farklı bitki bileşiği vardır. Aslında, vücuttaki farklı yolları hedef alarak, her birinin kendine özgü yararlar sağladığı görülen bir “anti-kanser besin listesi” vardır. Bu bileşiklerin çeşitliliği bakımından zengin bir diyet yapmak, vücutta kanser büyümesini desteklemeyen bir iç ortam oluşturmak için çok yönlü bir yaklaşım sağlayabilir. Kanserle savaşta vücuda bu hastalık durumunu aşmada en iyi şansı sağlamak için bu gibi faktörlerin göz önünde bulundurulması gerekir.
Tüm hayvansal ürünlerden yoksun bir vegan beslenmesi yerine, az miktarda hayvansal gıda içeren bitki bazlı gıdalara da ağırlık veren bir diyet öneriyorum. İnsan sağlığını iyileştirmede şaşırtıcı sonuçlar doğurabilen bitki bazlı ve ketojenik diyet, bu anlamda iyi bir birleşimdir.
Birincisi şunu bilmeniz gerekir: Her şeyden önce, kanser hücreleri yüksek şekerli bir ortamda gelişir. Mitokondrileri hasarlı bir yapıdadır ve enerji üretmek için sadece şeker kullanırlar. Bu durum vücudun şeker yerine yağ yaktığı ketojenik bir diyetin ardından kanser hücrelerini enerjik bir dezavantaja sokar.
İkincisi, biz kanserin epigenetik etkileri olduğunu biliyoruz. Temel olarak, kanserin genellikle zayıf işleyen hücrelere (genetik) yol açan hatalı DNA’nın bir sonucudur. DNA mutasyonlarının tamamen rastgele olduğunu ve kanser gibi koşulların basitçe “aileden geldiğini ” düşünürdük. Bunun asıl gerçeği, diyet ve yaşam tarzımızın, bu hatalı DNA dizilerinin oluşup oluşmayacağını büyük ölçüde belirleyebilmesidir. Buna epigenetik denir. Vücutta kanser büyümesiyle ilişkili birkaç epigenetik yol vardır. Bitki bazlı bir ketojenik diyet, bu yolları kanserden kurtarma şansını artıracak şekilde değiştirebilir.
Kanserle savaşan en iyi besinler
Güçlü antikanserojen etkileri ile öne çıkan spesifik bitki bazlı yiyeceklere bakalım. Tabi ki hepsini kullanmak için kişiye özgü en doğru miktar ve kullanım şeklini doktorunuza danışmalısınız.
Sarımsak ve soğan: Allium içeren bu sebzeler, doğal olarak oluşan glutatyonun yanı sıra allisin ve selenyum da içerir. Bunların tümü vücutta alüminyumları kanserle mücadele eden önemli bir gıda haline getirebilecek güçlü antioksidanlar olarak işlev görür. P53 geni üzerinde koruyucu bir etkisi vardır; bu vücudun kanser hücreleri büyümeye başlamadan önce kusurlu hücreleri tespit etme ve yok etme yeteneğini destekler.
Yeşil çay: Yeşil çayın iki güçlü antikanserojen bileşiği vardır; EGCG ve quercetin. Bu bileşiklerin her ikisi de AMPk aktivitesini düzenleyen, p53 genini koruyan, IGF-1’i inhibe eden ve mTOR yolunu inhibe eden güçlü antioksidanlar olarak işlev görür. Sonuç olarak, yeşil çayın, kanser hücresi apoptosisini teşvik ederken kanser hücresi büyümesini inhibe ettiği gösterilmiştir. Ek olarak, yeşil çay vücuttaki iltihaplanmayı büyük ölçüde azaltan antioksidanlar olan glutatyon ve süperoksit dismutaz (SOD) üretimini desteklemeye yardımcı olur.
Mor meyveler: Mor meyveler, quercetinin yanı sıra antosiyaninler adı verilen benzersiz bir mor pigmentli antioksidan bileşeninden de zengindir. Antosiyaninler, mTOR’u inhibe ederken AMPk aktivasyonunu teşvik edebilir. Meyvelerin antioksidan aktivitesi, aynı zamanda vücutta zaten mevcut olan herhangi bir kanserin gelişimini yavaşlatırken, DNA’yı ilk etapta hasar görmekten korumakla da yardımcı olur. Mor meyvelerin ve antosiyaninlerin en önemli aktivitelerinden biri, gerçekte kanser kök hücrelerini hedef almaları ve tümör baskılama genlerini yeniden düzenlemeleridir. Yaban mersini en iyi antosiyanin kaynaklarından biridir.
Turpgiller: Brokoli ve brüksel lahanası, birkaç antikanserojen etkiye sahip olan kersetin ve sulforaphane gibi çok çeşitli besinleri içerir. Sulforaphane, p53 fonksiyonunun korunmasında önemli bir rol oynayan izotiyosiyanat adı verilen bir sülfür bileşiğidir. Turpgiller ayrıca vücutta güçlü bir antioksidan sistemi olan NRF2 yolunu, kanserle savaşmak için güçlü bir şekilde aktive etmeye yardımcı olur. Turpgillerde bulunan sülfoptan ayrıca, vücutta fazla östrojenin detoksifikasyonunu destekler, bu da meme kanseri gibi hormona duyarlı kanserlerin tedavisinde katkı sağlayabilir.
Yeşil yapraklı sebzeler: Lahana, roka, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler süper besin yoğunluğu olan gıdalardır. Vitamin, mineral ve klorofil yüklüdürler. Klorofil, vücudun kanserojen maddeleri sindirim sisteminde bağlayarak ve yok ederek detoksifiye etmesine yardımcı olurken, karaciğer detoksifikasyonunu da destekler. Özellikle lahana, güçlü bir içeriğe sahip olup, aynı zamanda kanser hücresi çoğalmasını azaltan ve bağışıklık sistemi fonksiyonunu güçlendiren güçlü izotiyosiyanat olan sülforaptan içerir.
Zerdeçal: Zerdeçal, kurkumin içeriği ile en çok dikkat çeken çok çeşitli, iyileştirici bileşikler içeren bir Hint baharatıdır. Curcumin, kanser gelişiminde önemli bir etkisi olan güçlü bir anti-enflamatuar aktiviteye sahiptir. Curcumin’in tümörlerin yayılmasını önlediği ve apoptozu desteklediği gösterilmiştir. Curcumin ayrıca gelecekte kanserin tekrar oluşmasını önlemeye yardımcı olmak için kanser kök hücrelerini hedefleme kabiliyetine sahiptir.
Bitkiler: Antioksidanlar bakımından zengin yiyecekler tüketmek, iltihabı azaltmanın en kolay ve en etkili yollarından biridir. Kronik inflamasyon da kanser büyümesi ile güçlü bir ilişkisi bulunduğundan bu durumu önemsemeliyiz. Kekik, fesleğen, biberiye ve devedikeni gibi bitkilerin tümü, vücuda kanserle mücadelede yardımcı olan kendilerine özgü benzersiz bileşiklere sahiptir.
Filizlenmiş gıdalar: Önemi yeni yeni fark edilen kanserle savaşan gıdalardan biri de filizlenmiş gıdalardır. Aslında besledikleri gıdaların besleyici olarak büyütülmüş versiyonlarıdır. Örneğin brokoli filizleri, yani brokolinin filizlendirilmiş hali 100 kat fazla antioksidan hammadde içerir. Brokoli ve lahana filizleri salatalarda, çorbalarda veya yeşil smoothie’lerde harikadır.
Kemik suyu ve kolajen: Kanser hastalarında dikkatimi çektiğim bir şey, çok sindirim sorunları olması. Bu durumlarda proteinin vücuda kolayca sindirilebilir bir şekilde alınması çok önemlidir. Sadece kemik suyunun sadece sindirimi kolay değil, aynı zamanda bağırsaktaki iltihaplı dokuları yatıştırmaya ve iyileştirmeye yardımcı rolü vardır. Sindirim sorunları genellikle kronik iltihap ve bozulan bağışıklıktan kaynaklandığı için, bu gıda bağışıklık sisteminin geliştirilmesine de yardımcı olarak katkı sağlayabilir.
Tereyağı: Tereyağı aslında iyi bir kanserle mücadele beslenmesi kaynağıdır. Yağda çözünen A, D ve K vitaminlerine ek olarak, tereyağı iki önemli iyileştirici bileşik butirrat ve konjuge linoleik asit (CLA) içerir. Elbette hakiki köy tereyağı olması, herhangi bir paketli tereyağı olmaması gerekir.
Merada yetiştirilmiş yumurtalar: Merada yetiştirilen tavuklardan elde edilen yumurtalar, dünyadaki en besleyici besinlerden biridir. Kolin ve lesitin ile birlikte karotenoid antioksidanlar, D, E ve K vitaminleri, EPA, DHA ve CLA gibi yağ asitleri içerirler ve bitki bazlı ketojenik diyete mükemmel bir katkı sunarlar.
Omega-3 kaynakları: Kanserle savaşan çoğu insanın vücudu aynı zamanda kronik iltihapla da savaşmaktadır. Daha yüksek miktarlarda omega 3 yağ asitleri alınması, vücuttaki inflamatuar yollar üzerinde güçlü bir etkiye sahip olabilir. Ek olarak, işlenmiş bitkisel yağlardan omega 6 yağ alımının azaltılması da aynı derecede önemlidir. En iyi omega 3 yağ kaynakları arasında somon, sardalya, hamsi ve ton balığı bulunmaktadır. Alternatif olarak, saf bir balık yağı ile dışarıdan takviye alabilirsiniz.
Kanserle savaş için beslenme programınızı belirlerken şunlara da dikkat etmelisiniz:
-Karbonhidrat alımını günlük alınan kalorilerin yüzde 5’ine veya daha altına düşürün. Ve kalorilerinizin çoğunu saf zeytinyağı, köy tereyağı gibi sağlıklı yağlardan alın.
-MTOR ekspresyonunu azaltmak için protein tüketimini ağırlığınıza oranlayın. Bunun için sahip olduğunuz her bir kilogram başına günlük yaklaşık 0,5 gram protein alımı ile sınırlı kalın.
-AMPk’yi daha da artırmak ve mTOR ifadesini azaltmak için oruç tutma veya periyodik olarak dönemsel aç kalma gibi metodlar uygulayabilirsiniz.