
Kronik yorgunluk sendromu tabii ki psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Çünkü fiziksel nedenlerle ancak hücreleriniz yorulur, vücudunuz yorulur ve belli bir süre dinlendikten sonra geçer. Ancak psikolojik nedenler; başta stres olmak üzere bizim HPA aksı dediğimiz Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal aksımızda problemler yaratır. Stres hormonu tarafından etkilenir. Yani kortizol dediğimiz hormon. Stresiniz arttığında kortizol hormonu yükselir. Bu da sizin özellikle böbrekten salınan adrenalinin salgılanmasını artırır ve stres esnasında aslında başlangıçta hayat kurtarıcı bir davranış sergilersiniz. Ama bu stres devam ettiği takdirde sürekli adrenalin ve noradrenalin vücutta yüksek seviyede seyretmesi sizin bütün metabolizmanızı etkileyebilir. Ve kronikleştiğinde de artık böbrek üstü beziniz bu konuda cevap veremeyecek hale gelir ve biz buna kronik yorgunluk sendromu diyoruz. Dolayısıyla kronik yorgunluk sendromunun temelinde ana problem psikolojik nedenler ve yaşadığımız stres ve travmalar vardır.
Kronik yorgunluk sendromunun temelinde psikolojik etkenler bulunur. Fiziksel nedenlerle yalnızca hücreler yorulurken, psikolojik nedenler HPA aksında (Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal aksı) sorunlara yol açar. Stres ve travmalar, bu aksın işleyişini bozar ve kronik yorgunluk sendromuna zemin hazırlar.
Stres, kortizol hormonunun yükselmesine neden olur. Bu durum, adrenalinin salgılanmasını artırır ve başlangıçta koruyucu bir etki gösterse de, stres devam ettiğinde bu durum metabolizmayı olumsuz etkiler ve kronik yorgunluk sendromuna yol açar.
Fiziksel nedenlerle yorgunluk, dinlenme ile geçer. Ancak psikolojik nedenlerle oluşan kronik yorgunluk, dinlenmeye rağmen devam eder ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
Kronik yorgunluk sendromunun tedavisinde psikolojik destek, stres yönetimi, yaşam tarzı değişiklikleri ve gerektiğinde medikal tedavi önemlidir. Bireysel terapi ve gevşeme teknikleri, semptomların hafifletilmesine yardımcı olabilir.
Kronik yorgunluk sendromunda, dinlenmeye rağmen geçmeyen yorgunluk ön plandadır. Depresyonda ise duygu durum bozuklukları, ilgi kaybı ve umutsuzluk gibi belirtiler baskındır. Her iki durum da yaşam kalitesini etkileyebilir, ancak tedavi yaklaşımları farklılık gösterebilir.