Hürriyet Ege Gazetesi – Tarih:18.10.2015
DOKTOR Sinan Akkurt, 2009’da Manisa Alaşehir’de hekimlik yaparken bir ilaç firması çalışanının biorezonans yöntemiyle sigarayı bıraktığını anlatması üzerine bu alana ilgi duyar. Araştırıp eğitimini alır. Sigara bırakma, alerji, fıtık gibi şikayetleri olan hastalarını tedavi etmeye başlar. Bir gün bir kanserli hastası gelir. Akkurt sorumluluğu yüksek olduğu için tedaviyi üstlenmez. Ancak bir süre sonra 32 haftalık hamile olan kız kardeşine meme kanseri teşhisi konur. Kanser çok ilerlediği için umutlar azken, bu kez 2 hafta sonra da annesine karın zarı kanseri tanısı konulup 6 ay ömür biçilir.
Anne ve ablasına uyguladı
Sinan Akkurt, annesini ve ablasını inandığı, güvendiği doktor arkadaşlarına emanet eder. Ancak birden bire böyle bir durumla karşı karşıya kalınca tedavi için bildiği her yöntemi de denemek ister. Biorezonans yöntemini doktorlarından da izin alarak klasik tıbbi tedavinin yanında tamamlayıcı olarak annesinin ve kardeşinin tedavisinde kullanmaya başlar. 7 aylık tedavinin sonunda, 6 ay ömür biçilen annesinin ve meme kanserli kardeşinin patoloji raporlarında hiçbir kanser hücresine rastlanmadığını görünce, “Belki başka hastalara da yardımcı olabilirim” der ve biorezonans yöntemini kanserli hastalara da uygulamaya başlar. O günden bugüne sayısız hastaya, özellikle de kanser hastalarına şifa veren yöntemi anlatan Akkurt, “Tüm hastalarımda, doktorlarının da ‘Olur’u ile klasik tıp tedavilerini bırakmadan bu başarıyı elde ettik. Tedaviye zarar vermediği gibi çift taraflı sinerji yaratıyor, hatta kemoterapinin yan etkilerini de azaltıyor” dedi.
Yardımcı bir yöntem
Almanya’daki Uluslararası Biorezonans Kongresi’ne uzun yıllardır konuşmacı olarak davet edilen Sinan Akkurt, tedavi yöntemini şöyle anlattı: “Her hücrenin etrafına kendi özelliğini yaydığı biofiziksel bir titreşimi var. Buna o hücrenin frekansı denir. Her hücrenin frekansı farklıdır, kendine özgüdür. Virüs, bakteri, parazit, kimyasal maddeler, ağır metaller, çevre kirliliği gibi sebepler hücre frekansların bozulmasına neden olur. Bu da hastalıkların oluşmasına yol açar. Biorezonans hücre frekansını bozan yabancı maddelerin veya çevresel faktörlerin ters frekanslarını vererek hücrenin nötrleşmesini, yani eskisi gibi sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Mevcut hastalığınızı ters frekanslar vererek iyileştirmek mümkün olduğu gibi daha iyi çalışmasını istediğiniz bir organınıza da kendi frekansını güçlendirerek verdiğinizde o organ daha etkin çalışmaya başlıyor. Bilimsel makalelerle desteklenen bir metot.
Cerrahi ve acil hariç
Cerrahi ve acil rahatsızlıklar hariç her hastalık ama etkinlik olarak baktığınızda alerjiler en yüksek tedavi başarısına ulaşılan grup. Alerji tabanlı hastalıklar, romatizmal hastalıklar, migren, baş, bel ve boyun ağrılarından tutun da kansere kadar çok geniş yelpazede hastalıkların tedavisinde biorezonanstan yararlanılıyor. Hasta ilk geldiğinde özel bir testile kanda 6 bin 400 farklı maddenin taraması yapılıyor. Bu maddeler içinde alerjenler, virüsler, bakteriler, parazitler, kimyasal maddeler ve toksinlerden tutun da kanser hücreleri bile var. Kanser hastalarının genel vücut direncinin, yani bağışıklığının güçlenmesine ve kanser hücrelerinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Dolayısıyla hastalar ne kadar erken evrede bize başvurursa tedavide başarı şansı o kadar artıyor. Biorezonans klasik kanser tedavisine alternatif bir tedavi değil. Kemoterapi ve radyoterapi alanlarda tedavinin yan etkilerine azaltan, etkinliğini güçlendiren yardımcı bir yöntem. Hastalarını bize yönlendiren onkologlar var. Hastalarımın yüzde 40’lık bölümü zaten doktor ve yakınlarından oluşuyor. Bazen hastalar geç kalıyor ve kanserin son evresinde geliyor. O durumda yaşam süresini belki uzatamıyoruz, ama ağrılarını azaltarak yaşayacağı süreyi daha konforlu geçirmesine yardımcı oluyoruz. Alerjide ortalama 3 ay, kanserde durumuna göre, romatizmal hastalıklarda 5-6 ay gibi bir süre yeterli oluyor. Bazı durumlarda haftada bir, bazı durumlarda iki kez hastanın gelmesi gerekiyor.”