Tütün ürünleri bugüne kadar, dünya çapında kanserin yaygınlaşmasına tek başına en büyük etkiyi yapmış bulunuyor. Sigara içenler, içmeyenlere kıyasla kansere yakalanmada 20 kat ve üzerinde daha fazla risk taşıyor. Sigara içmek, akciğer kanserinin en büyük nedeni. Tütün Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm kanserlerin üçte birinden sorumlu tutuluyor.
Akciğer kanseri kimi zaman tesadüfen filmde görülerek tespit edilse de çoğunlukla ciddi şikayetlerle kendini belli eder. Bunların başında öksürük, nefes darlığı, kan tükürülmesi, göğüs ağrısı, omuz ağrısı, yutma güçlüğü ve ses değişiklikleri gelir. Yanı sıra baş ağrısı, bulanık görme, ciddi kilo kaybı, depresyon veya inme gibi belirtiler de eşlik edebilir.
Uzun süren ve geçmeyen öksürük, sık sık bronşit olma, nefes darlığı, balgamda kan, göğüs ağrısı, ciddi kilo kaybı gibi şikayetleriniz olduğunda mutlaka doktora danışmalısınız.
Akciğer kanserlerinin en büyük sorumlusu olan sigara, akciğerinin kendi kendini temizleme işlevini sekteye uğratır. Kanserojen içeriğinden ötürü hücreler hasara uğrar ve kanser meydana gelir. Riskin boyutu kişinin sigaraya başlama yaşı ve kullanım sıklığına göre değişir. Tabi ki ne kadar fazla sigara o kadar risk anlamına gelir. Pasif içiciler için de aynı risk söz konusudur. Ailesinde akciğer kanseri olanlar için risk daha fazladır. İş nedeniyle radon, nikel, asbest, berilyum, hardal gazı, arsenik gibi kimyasallara maruz kalmak da riski artırır.
A vitamini akciğer kanseri
Akciğer kanseri ile ilgili son zamanlarda gündeme gelen ve sık sorulan sorulardan birisi de A vitamini ile ilişkisi. Doktora danışmadan bilinçsiz bir şekilde vitamin kullanımı da tabi ki yanlıştır. Bununla birlikte fazladan alınan A vitamininin akciğeri kanseri ile ilişkisi olduğu saptanmıştır.
Akciğer kanseri tedavisi
Klasik tıpta cerrahi müdehale ile tümörlü bölgenin çıkarılması, kemoterapi, ilaç tedavisi, immunoterapi, ışın tedavisi gibi uygulamalar devreye alınır. Akciğer kanseri birinci evre ve ikinci evrede daha çok ameliyat tercih edilebilir. Akciğer kanseri üçüncü evrede ise lenf bezlerine yayılma yoksa yine ameliyat düşünülebilir. Biorezonans terapisi, birçok hastalıkta etkili olduğu gibi, onkolojik alanda da kullanılan, tamamlayıcı tıp metotlarından biridir.
Biorezonans terapileri, ameliyat öncesi ya da sonrasında, kemoterapi, radyoterapi uygulamaları ile eş anlı olarak da uygulanabilir. Birbirlerini olumsuz etkilemezler.
Unutulmamalıdır ki biorezonans herhangi bir tedavinin alternatifi değil, tamamlayıcı destek metodudur.