Probiyotikleri nasıl kullanmalıyız? Son yıllarda popüler olan bir konu: Probiyotikler. Sindirim sistemine, bağışıklığa olan faydaları ile ilgili programlar yapılıyor, farkıdalığımız artıyor, hekimler de reçete ediyor. Gerçekten doğru kullanıyor muyuz? Bizim bağırsak duvarımız probiyotik dediğimiz faydalı bakterilerle kaplı. Bu doğru. Ancak floranın belli bir düzeni var. Özellikle insan vücudunda 33 tane şuş var. 33 şuşun çoğunluğu laktobasiller ve bifidabakteriler dediğimiz gruplar. Bunun dışında da piyasada farklı isimlerde olan ama içeriğinde streptokoklardan tutun farklı bakteri gruplarını ihtiva eden şuşlar var. Bunlar probiyotik şuşları deniyor. Ama en çok 13 tane şuş laktobasiller ve bifidabakterilerle alakalıdır. Peki bunları kullandığımızda ne oluyor? Bağırsak duvarında bir probiyotik etkisiyle yeniden flora oluşmasını bekliyoruz. Ancak burada bir sorun var. Bakteri floramız mide çıkışından itibaren onikiparmak bağırsağında çok daha seyrektir, azdır ve bu giderek kalın bağırsakta ciddi rakamlara ulaşır. Düzenimiz normal şartlarda budur. Ve bu düzenin böyle korunması gerekir. Vücudumuzda bakterilerin yer değişimi hastalık yaratma riskine de sahip. Örneğin escherichia koli bakterisi aslında kadınların en çok şikayet ettiği ve tanı aldığı idrar yolları enfeksiyonunun en sık görülen patojenlerinden biridir. Ama bağırsaklarımızda bulunabiliyor. Yani yer değiştirdiği zaman enfeksiyon yapıyor. Demek ki bu düzenin doğru olması lazım. Ancak burada şöyle bir sorun var: Biz probiyotikleri hemen kullanırsak ve uygun formu kullanmazsak bağırsak duvarlarında, mide çıkışında bunlar yerleşmeye başlayabilir. Hatalı kullanımlarda. Neticede SIBO denen ince bağırsakta bakteri çoğalması ile sonuçlanabilir. Bu bizde gaz yapar, sindirim problemi yapar, geğirme yapar, şişkinlik yapar, ağrı yapar. Bakteri florasının doğru şekilde yerleşmesi lazım. Bir kere bağırsaklarımızın bakteri florası ile ilgili bir problemi varsa bağırsak hücrelerini başta desteklemek lazım. Bağırsak hücrelerinin ihtiyacı olan başta glutamin, triptofan gibi, sistein gibi aminoasitleri vermek lazım. Bazı vitaminleri desteklemek lazım ki bağırsak hücrelerimizin gelişmesi ve olası geçirgenliğinin düzelmesi lazım. Bunun üstüne probiyotik bizim için çok daha faydalı olacaktır. Öncelikle hedefimiz bağırsaklarımızı desteklemek, sonrasında da probiyotikle florayı desteklemek olmalıdır. Bağırsaklarımız ikinci beyin. Çünkü bağırsaklarımızda enterik sistemiyle beynimize bağlı inanılmaz bir hat var. Ve dolayısıyla bağırsak duvarındaki hücrelerimiz çok kıymetli. Bu yüzden bağırsak hücrelerimizi bizim hep desteklememiz lazım. Bunun için yapabileceğimiz bazı destekler var. Özellikle bazı vitamin mineraller, A vitamini, D vitamini gibi vitaminler bağırsak duvarını destekler. Bağırsak geçirgenliğini destekler. Bununla birlikte çinko minerali bağırsak duvarını destekler. Bazı prebiyotikler başta inülin olmak üzere fruktoligosakkaritler, galaktoligosakkaritler yeni jenerasyon prebiyotikler, son yıllarda popüler olan probiyotikler; sağlıklı bağırsak duvarlarını destekleyen ürünlerdir. Bağırsak duvarını en iyi destekleyen aminoasitlerin başında glutamin gelir. Glutamin yenilenen ve çoğalan bağırsak hücrelerinin çoğalmasındaki en önemli aminoasittir. Glutaminin yanında da sistein, triptofan ve arjinin de bağırsak duvarı hücrelerinde hem sıkı bağlantıyı destekler geçirgenliği azaltır hem de hücrelerin rejenerasyonunda önemli bir rol oynar.